Sergey Yesenin'in sevgi dolu hâtırasına ithafen, ki şöyle yazmıştı;
До свиданья, друг мой, до свиданья.
Милый мой, ты у меня в груди.
Предназначенное расставанье
Обещает встречу впереди.
До свиданья, друг мой, без руки, без слова,
Не грусти и не печаль бровей,-
В этой жизни умирать не ново,
Но и жить, конечно, не новей."
Милый мой, ты у меня в груди.
Предназначенное расставанье
Обещает встречу впереди.
До свиданья, друг мой, без руки, без слова,
Не грусти и не печаль бровей,-
В этой жизни умирать не ново,
Но и жить, конечно, не новей."
Yüksek sesle Yesenin okunan bir toplantıdayım
Sopranonun camdan sesi kalpler kırıyor.
Dışarıda yağmurun karanlık eli
yağmurun elleri kulağındadır.
Sopranonun camdan sesi kalpler kırıyor.
Dışarıda yağmurun karanlık eli
yağmurun elleri kulağındadır.
***
Yüksek sesle Yesenin okunan bir toplantıdayım
Ağlıyor yanımda bir arkadaşım
Sanki Yesenin, kollarımızda
Bizim kollarımızda can vermiş gibi.
bir başkası gözlüklerini çıkarıyor ve
siliyor gözlerinin paslı yaşını.
pencere kenarında iki güvercin
eğerek başlarını, selamlıyorlar.
şiiri okuyan şedit, merhametsiz ses
kırıp parçalıyor kalplerimizi.
cam kırıkları gibi yerler; kırıp kalpler ve
söylenmemiş sözlerle doludur şimdi.
çay getiriyor bir başkası, bakır tepsiyle
elleri titriyor sevgi ve hınçtan
dışarıda yağmur mavi, karanlık
yağmurun elleri kulağındadır.
***
belki bir yüz yıl kaldıktan sonra,
şiir ve dostlukla dolu bu yerde
Dışarıda, başka bir an’da tufan çıkarak
belki bambaşka bir yağmur yağacak.
O yağmur da Yesenin gibi saf ve temizdir,
ya da radyasyonla yüklü olacak.
***
o yağmur öldürecek mi çocuklarımı?
yahut çiçek kokulu, dehşetli serin,
camlara dolu vuran bahar gününde,
yürüyecek mi el ele, yine aşıklar?
***
Yüksek sesle Nâzım Hikmet, okuyordum ben.
bir arkadaşım, şarap dolduruyordu
bir başkası köşede cıgara yakmış
ölen anasını düşünüyordu.
***
artık cigaramızı yaktığımızda,
aklımıza ölen anamız değil
yalan, kahpelik haberi mi gelecek böyle?
sanki bir ahbabımız, bizden uzakta
kıvranarak ölmüş, yok olmuş gibi
alevler saracak yüreğimizi...
***
diyorum ki Brest’e kadar sen benimle gel.
çantanda trenin dumanı gelsin.
***
Yüksek sesle Neruda okunuyordu.
Gençten biri, usulca flüt çalarak
Bize nefesini gönderiyordu.
Eskilerden bir ses, kulağımıza,
Sanki seslenerek, şöyle diyordu:
Görelim seni de, güzel çocuğum.
-yap arkadaşına bir akompanyeman!
şiiri okuyan, ruhlarımızı
eski püskü bir paçavra gibi
buruşturup çöpe fırlatıyordu.
***
iyi arkadaş olduk sonra onunla,
prova yaptığı mavi kağıdı
hatırâdır, sakla diye bana vermişti.
***
Vistula suyunun dili yok, olsa
olsaydı ateşten yanardı belki.
dili yok. olsa idi acıdan
acıdan, belki hiç konuşamazdı....
Pablo Neruda ise konuşurdu hep
belli ki Vistula kadar acısı yoktu.
***
Yüksek sesle Vanya dayı okunuyordu
yaşamak nasıl da zor, nasıl acıydı.
oysaki dayıcığım, yaşanacaktı.
yaşanacaktı acıyla ve ölünecekti.
her gün her saniye çirkin yüzleri
her köşe başında görsek de yine...
***
Neva nehrinin kıyısındayım.
bilemezsin o gece nasıl beyazdı.
ellerim cebimdeydi, beni görmedin.
köprüden aşağı durup tükürdüm.
Tükürdüm, bu çirkin dünyadan geride bana
Geride yaşamdan her ne kaldıysa.
Neva aldı içine- ve kabul etti.
dedi ki; “bilemezsin, bilemezsin ben,
neleri içime alıp susturdum Onur.”
***
Yüksek sesle Yesenin okunan
Yesenin’le dolu bir toplantıdayım…
…………………..
…………………..
Onur Aydemir
Mayıs 2025 Ankara
Mayıs 2025 Ankara

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.